Benim Kitaplarım, Edebiyat, Sevdiğim Yazarlar, Türkiye Edebiyatı
Comment 1

Ayfer Tunç’tan Kapak Kızı: Kim daha çıplak?

“Ben de böyle zenginleştiriyorum işte pek zengin olmayan hayatımı” dedi Selda, “başkalarının hikayeleriyle” – Sf. 194

Yazar Kim?

Ayfer Tunç ile ilk kez tanışmam bundan 2 yıl öncesine denk düşüyor, bu kadar geç kaldığıma üzülsem de , geçen kısa süre içerisinde bir hayli yol aldığım için mutluyum. Tüyap Kitap Fuarı’ndan eski bir dostumun ricasıyla kendisine Taş-Kağıt-Makas kitabını satın almıştım ilk kez. Kütüphanesi beni kıskandıran ve okudukları genelde ilgimi çeken kitaplar olduğu için aklımın bir köşesine yer etmişti bu öykü kitabı. Sonrasında aldığım gibi kitabı kendisine gönderdim ve bir süre boyunca da hayatımdan uzak kaldı Ayfer Tunç adı. Yazar hakkında çok bir şey bilmiyordum, kitap hakkında da öyle… Ancak geçen yıl yeni kitaplar sipariş ederken aklıma geldi, konusuna, arka kapağına bir göz attım ve Ayfer Tunç sevgisi de bende böylece başlamış oldu. Şimdiye kadar Ayfer Tunç’un Taş-Kağıt-Makas, Aziz Bey Hadisesi, Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi ve Kapak Kızı kitaplarını okudum. Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek 70’li Yıllarda Hayatımız adlı kitabını ise aldım, birkaç sayfa okudum, ancak devam edemedim… Vakti geldikçe belki geriye dönük olarak diğer kitaplardan da bahsederim ancak bu yazıda son okuduğum Kapak Kızı romanından bahsetmek istiyorum dilim döndüğünce…

Hangi Kitap?

Ayfer Tunç daha ziyade bir öykücü, ya da benim tercih ettiğim şekilde söylersem “hikayeci”. Her kitabı iyi hikayeler barındırıyor: gerçekçi, masalsı, nostaljik, dramatik… İnsan hikayeleri bunlar, bazıları bu lafa kızacak da olsa bir kadının duyarlılığını barındırıyor bence hepsi de. Eski zamanlarda bir ateşin etrafına oturmuş, bilgiç, şefkatli bir anneanneden ilginç hikayeler dinliyor gibi hissediyorum kendimi her defasında.

Gelelim Kapak Kızı’na; bu kitap aslında bir roman, ancak kurgusu itibariyle, bir hikaye ve 3/4 versiyon barındırıyor içinde. Kapak Kızı Şebnem, kendisini 3 farklı insanın bakış açısından tanıyoruz esasen: Ersin, Selda ve Bünyamin. Bir bankacı, bir radyocu ve bir demir yolları çalışanı Şebnem’e kendi hikayelerinin içinden bakıyorlar. Hani dedim ya Ayfer Tunç esasında bir hikayeci, bu kitapta da Şebnem ile birlikte diğer 3 insanın da hikayeleri anlatılıyor. Şebnem’in 80’li yıllardan çok aşina olduğumuz magazinvari (biraz da erotik) bir dergide çıplak pozları yayınlanıyor. Şebnem, Ersin’in ilk aşkı, aynı zamanda akrabası; Selda da Şebnem’le akraba ve onunla karşılaştığı bir günün anısını aklından çıkaramıyor. Bünyamin ise Şebnem’i sadece o resimlerden tanıyor, onun hikayesi farklı…

Bu üç karakteri bir trenin yemekli vagonunda biraraya getirerek Şebnem’in hikayesini anlatma fikri, çok yaratıcı gibi görünmese de, bulundukları vagona nerelerden geçip geldiklerini anlattıktan sonra ancak kitabın yarısından sonra bir araya gelmeleri bana kalırsa hikayeyi oldukça ilginç hale getirmeye yetiyor. Kitapta temel mesele kadın ve bedeni, ve bu ikisinin toplumsal açıdan ele alınışı olsa da sıradan insanların iki yüzlülüğü, küçük kahramanların basit hesapları, başkalarını yargılayışı, aile dediğimiz birliğin bir yandan samimi ve içten iken bir yandan ayrımcı ve gizli hesapları olduğu; kadının özgürlüğü, kişisel tercihler ve başkaları ile ilişkimiz gibi hayata dokunan meseleler hakkında anlatılan değerli yan hikayeler okumayı zenginleştiriyor. Kitabın arka kapağında dendiği gibi bu insanlar Şebnem aracılığıyla kendileriyle yüzleşiyor. “Ancak bu zihinsel yüzleşme giderek kimin kimi yargıladığı belli olmayan bir hesalaşmaya dönüşüyor“. Ve yine arka kapakta dendiği gibi kitap, aslında tek bir soru soruyor: “Kim daha çıplak?”.

Neler İlgimi Çekti?

Kitapta ilginç bir nokta trenin kar sebebiyle bir yerlerde kalması ve vagonda ölen yaşlı bir adam. Bu kısım sanırım, kahramanların ruh hallerindeki tedirginliği ve yaşadıkları gerginliği vurgulamak için bilhassa da Ersin’in Şebnem çerçevesinde paranoyak bir şekilde aralarındaki ilişkiyi ve kendi hayatını sorgulamasını anlatmak için yer alıyor.

Bir diğer ilginç nokta ise Ayfer Tunç’un ilk kez 1992 yılında yayımladığı kitabı daha sonra “zemin aynı zemin, inşa aynı inşa” olarak yeniden yazıp 2004’de yayınlaması. Okuduğum versiyon yeni yazılan versiyonu, ve kitapta yazar aslında her yazarın eseriyle bir mücadele içine girdiğini ve onu defalarca yeniden yazdığını (bazen aslında hep aynı kitabı yazdığını) belirtiyor ve geriye dönüp baktığında önceki versiyonda belki de biraz “laf kalabalığı yaptığını” ve aradan geçen yıllarda “söz ekonomisinin değerini öğrendiğini” belirtiyor.

Neden Okuyasınız?

Hikayelerin güzelliğine inanıyorsanız, toplumda kadının yeri konusunda alışılagelmiş basit kalıplara inanmıyorsanız, tren yolculuklarını seviyorsanız, her yolculuğun aslında bir tür kendine yolculuk olduğunu düşünüyorsanız, has edebiyattan zevk almayı biliyorsanız, ve kesişen hayatlar sizi büyülüyorsa bence bu kitap sizin için iyi bir durak olacaktır.

1 Yorum

  1. Geri bildirim: Memleket Hikayeleri – Ayfer Tunç « sinedebiyatro

Yorum yapmak ister misiniz?